Kedigillerin en büyüğü olan kaplanların hayatlarını anlatan güzel bir belgesel sizlerle. Kaplanların beslenme şekillerini hangi besinlere ihtiyaç duyduklarını ele alır. Kaplanların bir zamanlar 8 alt türü olmasına karşın şu anda nesli tükenme tehlikesi altındadır. Bu nedenle kaplanlar koruma altına alınmıştır. Bu güçlü yaratıkların dünyasını keşfetmeye sizleri davet ediyoruz. Belgesel hakkında yorumlarınızı bekliyoruz...

Hayvan eğitmeni Eddie işi gereği bir çok hayvanla uğraşmaktadır fakat oğlu Bill'in evde hayvan beslemesine karşıdır. Bu nedenle Bill'in sokakta bulduğu Beethoven'a ve sevimli yavrularına evde bakmasına izin vermez. Eddie'nin çalıştığı filmdeki köpek ortadan kaybolunca yerine acilen yeni bir köpeğin bulunması gerekir. Bu iş için Beethoven'dan iyisi yoktur. Üstün meziyetli Beethoven'a Hollywood kapıları açılmıştır.

Bilim adamı Bill Masen, dünyadaki en komplike bitki çeşidi olan Triffidler üzerine çeşitli araştırmalar yapmaktadır. Bu bitkilerden elde edilen yağ, geri dönüşümlü ve doğa dostu bir akaryakıta dönüştürülebilmektedir. Ama son günlerde, Masen, bitkilerin farklı tepkiler ortaya koyduğunu fark eder, sanki birbirleriyle iletişim kuruyor gibidirler. Onların özgür kalmasını isteyen bir fanatik, araştırma bölgesine gizlice girince bir kaos yaşanır ve bitkiler Masena saldırarak gözünü yaralar. Bilim adamının, bandajlarla hastanede olduğu gün, tüm dünya, bir solar fırtınanın gökyüzünde yarattığı rüya gibi manzarayı izlemektedir. Ama birden beklenmedik bir patlama, dünyayı önce göz alıcı bir aydınlığa sonra da sonsuz bir karanlığa gömer. O patlamayı gören herkes, kör olmuştur. Masen bandajları sayesinde kurtulmuştur, bir tv sunucusu olan Jo Playten da şanslılardandır.Tesadüfen birbirini bulan ikili, bu gizemli patlamayı araştırmak ve Triffidlerin bu kıyamet senaryosuna katkılarını bulmak için harekete geçerler. Ama Londradaki kaos, gittikçe geri dönülmez sonuçlar doğurmaktadır.…..

Daniel Miller(Albert Brooks),beklenmedik bir şekilde trafik kazasın sonucunda ölür.Geçtiği öte tarafta hayatı sorgulanarak,dünyaya tekrar geri gönderilip göderilmeyeeğinin kararı verilcektir.Mahkemede,yaşadığı deneyimlerde korkularının üsteinden gelebildiğini kanıtlamaya çalışırken Julia(Merly Streep)ile tanışır ve ona aşık olur.

Bilim adamı olan Dennis Allan(Bill pullman), kullanan kişiyi bilincini yitirmeden felç eden bir ilacın söylentisinin peşinde, devrim rüzgarlarıyla kasıp kavrulan Haiti'ye gider. Latin Amerika halklarında etkin bir gücü olan batıl inanışlar, kara büyüler, bedenlerini değil ruhlarını kaybeden zombiler arasında Dannis, neyin bilim, neyin batıl inanış, neyin gerçek, neyin gerçeküstü olduğuna karar vermek zorunda kalacaktır.Usta yönetmen Wes Craven,1988 yapımı bu filmle alışılmışın dışında bir zombi hikayesiyle karşımızda.The Serpent And The Rainbow'un hem zombi filmleri arasında hem de Wes Craven'in filmografisinde farklı bir yerde durduğunu da belirtmeden geçmeyelim.

Askeri bir yönetimin eseri olan bir grup, güvendikleri ve askeri konuda deneyimli olan Jack isimli bir askeri, bir zamanlar isanların yaşadığı “Dünya” isimli gezegene keşif için yollarlar. İnsanların yok olmasından önce bu “Dünya” gezegeninde nasıl yaşadıklarını tespit için gönderilen Jack’in karşına hiç beklemediği sürprizler çıkacaktır.

Doug ve ekibinin banka soygununda üzerlerine kimse yoktur; hem acımasız hem de dikkatlidirler. Soydukları son bankanın müdiresiyle aynı mahallede oturduklarını öğrendikten sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir ve Doug, kadına âşık olur. Claire, onun soyguncu olduğundan şüphelenmezken Doug'ın kardeşi kadar yakın suç ortağı Jem, kuşku içindedir. Doug, iki taraftan birine ihanet etmeden bir seçim yapamayacaktır.

Amerikalı bir işçi, Londra’daki bir üniversite öğrencisi ve Fransa’da gazetecilik yapan birisi.. Birbirinden tamamen bağımsız bu 3 insanın tek bir ortak noktası oraya çıkar: Ölüme, farklı yollardan aynı şekilde ilerlemektedir.. 3 kişi etrafında dönecek ölüm oyunları onları ortak bir paydada buluşturacaktır.

Şiddetli bir deprem Tokyo şehrini altüst eder. Şehir zamanla düzene kavuşur. Ama doğal dengeler henüz yerine oturmamıştır. Depremin etkisiyle Pasifik Okyanusu aniden ısınır ve ısı artışı büyük bir tsunamiye sebep olur. Koskoca şehir bir anda sular altında kalmıştır. Dönemin son teknolojisi ile donatılmış kurtarma ekibi, ölü şehirde arama-kurtarma faaliyetlerine başlar. Bir grup insan, metro istasyonunda mahsur kalmış ve bir şekilde yaşam sinyali göndermeyi başarmıştır. Fakat ekibin tüm kazazedeleri kurtarmak için sadece 18 dakikası vardır. Ya bu 18 dakika iyi değerlendirilecek ve kazazedelere bir yaşam fırsatı daha verilecek ya da yaşayan herşey sular altında can verecektir...

Genç ingiliz çift sophie ve alex olacaklardan habersiz hayatlarının yolculuğuna çıktılar. tatillerini geçirmek üzere Avustralyaya gelmişlerdir.Yanlarına son derece esrarengiz biri olan Taylor'ıda alarak yola koyulurlar.çok geçmeden beyaz kumlu sahilleri bir kenara bırakıp ülkenin iç kesimlerine doğru yol almaya karar verirler,Güneş batıpta asfalt kızıla boyanmaya başladığında Alex,Taylorla yolculuk yapmanın belkide iyi bir fikir olmadığını düşünmeye başlar,

Juan ve kentli ailesi, Meksika´nın yemyeşil taşrasında bir ev kurarak her şeyden uzakta hayatın keyfini ve çilesini yaşamaya başlar. Kimse bu iki farklı dünyanın birbirini tamamladığından mı yoksa birbirini yok etmeye mi çalıştığından emin değildir. İzleyiciyi ve eleştirmenleri ikiye bölen bu zorlayıcı ve iddialı film her izleyenin farklı yorumlayacağı "dışavurumcu bir tablo" gibi kurgulanarak çekilmiş.

Gençliğinde John F. Kennedy'nin korumalığını yapan ama ona düzenlenen suikastı önleyemediği için derin bir suçluluk duygusu taşıyan Frank Horrigan, günün birinde kendisine gelen bir telefonla tekrar görev başına döner.